Merhaba tekrar, bugün sizlerle kitaplarını severek okuduğum,programlarını dikkatle izlediğim çok değerli bir yazarın; Doğan Cüceloğlu'nun bir yazısını paylaşmak istiyorum...Kıyaslanan Çocuk yazısıyla yine bizleri aydınlattı.Biliriz kıyaslamak iyi değildir,başarıya değil,başarısızlığa götürür.Doğan Cüceloğlu'nun etkili dili ile tekrar hafızalarınızı yenileyin ve çocuklarınıza gerektiği gibi davranın ....
Öğretmen olsaydım nelerin farkında olmak isterdim? Sık sık bu soru aklımdan
geçer. Her şeyden önce, her bir çocuğun muhteşem bir potansiyel olduğunu
aklımdan çıkarmazdım.
Bu potansiyele nasıl yaklaşılmalı? Bu potansiyeli kalıplamaya değil,
bu potansiyeli geliştirmeye çabalardım. Potansiyel olduğunun farkında
olmanın yetmediğini bilir, bu potansiyeli kalıplamadan geliştirmek sorumluluğunu
da almak isterdim. (‘Kalıplamak’ nedir, ‘geliştirmek’ nedir, konularını başka
yazılarımda, özellikle Keşkesiz Bir Yaşam İçin İletişim kitabımda ele
alıp irdelediğim için burada ayrıntılarına girmiyorum.)
Ayrıca her bir çocuğun birbirinden farklı olduğunu da unutmazdım. Yani
her bir çocuk muhteşem bir potansiyel, ama bir çocuğun potansiyeli diğer bir
çocuğun potansiyelinden farklı olabilir. İnsan beyni kendimizi ve dünyayı
anlamlandırmak için birçok işlevi sürdürür. Dış dünyayı duygu organlarıyla
duyumsarız, çocuklar arasında duyu organlarının duyarlılığı ve işlevleri
bakımından farklar olabilir, biri çok iyi görürken öbürü çok iyi işitebilir.
Duyu organlarından gelen duyumları bir araya getirir, daha önceki birikimleri de
devreye sokarak anlamlandırırız. Bu süreçler yer alırken dikkatin yoğunluğu ve
süresi önemlidir. Algılanan ve anlamlandırılan deneyimlerin depolanması gerekir.
Depolanma sürecinde, yani belleğe kayıt sürecinde, aksaklıklar önemli öğrenme
zorlukları yaratır. Belleğe depolanan bilgilerin sistemli bir şekilde
kaydedilmesi gerekir ki, istendiği zaman geri çağırabilelim ve hatırlayalım.
Sadece kayıt zamanında değil, geri çağırma zamanında da aksaklıklar oluşur.
Bilinen bilgilerle yeni öğrenilen bilgilerin ilişkilendirilmesi ve yeni
sentezlerin oluşması gerekir. Bütün bu beyinsel işlevlerde çocuklar doğal olarak
farklılıklar gösterirler.
Çocukların beyinlerinin işleyişinden kaynaklanan farklılıklar vardır ve bu
doğaldır. Bu farklılıklar yokmuş ya da doğal değilmiş gibi çocuklar
değerlendirilip etiketlendiğinde, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği bozukluğu,
bellek bozukluğu gibi sonuçlar ortaya çıkar. Çocuk bu etiketler altında
tanımlanıp takibe alındığında ne olur?
Kalıplamayı hedefleyen ve kıyaslayarak derecelendiren eğitim süreci içinde
ortalama kalıptan farklı çocuklar ezilir ve bu etiketler altında hem toplumun
hem de kendi gözünde yanlış kimlikler kazanır. Umudu kırılır ve başarı için
hiçbir çaba harcamaz hale gelir.
Çocukları kıyaslama sistemi içinde değerlendiren bir eğitim sistemi
içindeyiz. Dünyanın birçok ülkesinde böyle. Tarihsel, ekonomik, kültürel ve
sosyolojik nedenlerden dolayı sistem böyle gelişmiş. Eğitim sitemini
oluşturanların ‘ortalama beyin’ için oluşturdukları eğitim sistemi farklı
olanları ‘başarısız’ olarak tanımlayacak şekilde yapılandırılmış. Farklı
çocuklara farklı eğitim olanakları yaratmak yerine, onları ‘ortalama beyin’
beklentisi çerçevesinde yetersiz, bozuk, ‘kötü’ olarak etiketliyor.
Farklı beyni, farklı yetenekleri olan çocuğun annesi ve babası çocuğa baskı
yapıyor, ‘sen de diğerleri gibi yapabilirsin; tembellik yapma, çok çalış,’
diyor. Çocuk başaramayınca onu tembellikle, ilgisizlikle, sorumsuzlukla
suçluyor.
Sonuçta kendini sevmeyen, kendini yetersiz, eksik ve değersiz gören insanlar
yetişiyor. Eğitimin amacı bu değil, ama böyle hisseden çok sayıda çocuk var. Bu
çocukları nasıl geri kazanabiliriz, sorusu önemli bir soru. Ama bence daha
önemli soru: Çocukları bu hale düşürmemenin bir yolu var mı, sorusu.
Her bir çocuk kendi yetenekleri çerçevesinde keşfedilip eğitilirse büyük bir
şevk ve enerjiyle eğitime katılırlar. Bunun çok örnekleri var. Boyner
Yayınları’ndan çıkan bir kitap okuyorum: Her Çocuk Başarabilir. Yazarı
Dr. Mel Levine. Bu kitapta Dr. Levine birçok çocuğun klasik kıyaslayıcı eğitim
sistemindeki başarısızlıktan özel yetenekleri keşfedilerek başarılı olmaya nasıl
geçtiğini anlatıyor. Bu kişiler eğitimlerinden sonra büyük bir güçle yaşama
üretici bireyler olarak atılıyorlar.
Ama bireyselliği böylesine hesaba alan ve onu diğerleriyle kıyaslamadan
eğitip geliştiren bir eğitim sistemini nasıl oluşturacağız?
Böylesine bireyselleşmiş bir eğitim sistemini geliştirip sürdürebilmek
çağımızın en önemli konularından biri; ABD gibi bireyin tekliğine değer veren
toplumlar da bile başarılabilmesi zor görünüyor. Bireyi önemsemeyen, eğitimi
kitlesel özellikler oluşturmak için bir araç olarak gören toplumlarda, birey
odaklı eğitim bir hayal olarak bile henüz konuşulamıyor.
İş adamlarımız dünya piyasalarında varlık göstermeye başladı; bu yüz yıl önce
akla hayale gelmeyecek bir durumdu.
Bilim insanlarımız ve düşünürlerimizin eğitim sistemini yeniden
düzenleyebileceğine ben inanıyorum.
Ne zaman, bilmiyorum.
Ama ‘doğru olanın farkına varan’ ve ‘doğruyu bilen’ insanlarımızın ‘doğru
olanı yapmak’ konusunda güçlü ve iradeli olacağına inanıyorum.
Doğan Cüceloğlu (14/10/2012)
Paylaşımınız i.in teşekkür ederim. Benim de beğendiğim ve takip ettiğim biridir Doğan Cüceloğlu, çok da güzel yazmış...
YanıtlaSilSevgiler, mutlu pazarlar...
Ben teşekkür ederim Sibel hanım,saygıya değer bir yazar Doğan Cüceloğlu......sevgiler.
YanıtlaSil