tuna kiremitçi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tuna kiremitçi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2013 Cumartesi

YOLDA ÜÇ KİŞİ VE HATIRLANAN HİSLER....

'Yakup,Leyla ve Halil yollarında gidiyorlardı.Onları düşsel bir kavşakta ben buluşturdum.Yol arkadaşlığı yapan bir üçlüden çok yazgıları kesişmiş üç kişi gibi geldiler bana.Tanıdığım insanlardı hepsi;içlerinde benden ve sevdiklerimden parçalar vardı.İyi anlaşacaklarını umuyordum başlangıçta;ne varki onları oluşturan çizgiler netleştikçe,umduğum gibi geçimli olamayacaklarını anlamak zorunda kaldım.(...)Onların yola bakışlarına,beklentilerine ya da hüzünlerine göre değişiyordu her şey.O zaman da yürüdükleri yol aynı olmaktan çıkıyor,üçü için üç ayrı gerçeğe dönüşüyordu.Attıkları her adım onları yalnızca geçmişlerinden değil,birbirlerinden de uzaklaştırıyordu böylece.Zamanla bunun zaten tüm yollar için geçerli olduğunu,iki kişinin aynı yoldan yürümesinin olanaksızlığını da öğrendim.Yol imgesinin  her daim taze kalmasının asıl nedeni buydu demekki.'

 Merhaba hayatın kokusu takipçileri,Tuna Kiremitçi'nin Yolda Üç Kişi romanını 18.07.2005 yılında okumuşum.....yıllar nasıl da geçmiş,sizler yaparmısınız bilmem ama bir roman aldığımda  hemen ilk sayfasına aldığım günün tarihini ve adımı yazarım...alışkanlık olmuş.Aileden kalma bir üslup bu.İlk sayfasına  yine mor renkte pastel boya ile iki çiçek çizmişim..bunlar bile birçok şeyi hatırlatmaya yetiyor.Arka kapak yazısına bakarken,yine boş olan en son sayfasına bir yazı yazılmış;Canım kardeşim,
                Hayatta hep mutlu ol,
                Günlerin hep huzurlu geçsin,
                Her geçen günün bir öncekinden çok daha güzel olsun.
                                                                                              Ömrünü mutluluklarla ve sevgi dolu kahkahalarla geçirmen dileğiyle.
                                                                                                                             Gurbet ablan Zeynep:)

İzmir de geçirdiğim  bir tatilde aldığım romanın sayfalarından dökülen haylaz günler ,tasasız hisler................

Romandan  bir paragraf
                         Eski filmlerde kadınların caddelerde ağlayarak yürüdüğü sahneler vardır.Hollywood yüzünden bir klişeye dönüşmeden önce sinema sanatının en güzel sahneleri hep onların arasından çıkmıştır.Erkeklerin düşlerini süsleyen pek çok kadın oyuncu en az bir kez geniş bir caddede ağlayarak yürümenin tadına varmıştır. Özellikle gece çekildiğinde,filmin geri kalanını gölgede bırakacak bir şiirsellik kazanır sahne.Üçlü bir aşktır bu;gece kadının gözyaşlarını öper,cadde gecenin derinliklerine akar,kadının ağzında caddenin erkekliği vardır.Kandilli iskelesi'ne doğru hızlı hızlı,gözpınarlarını durdurmaya çalışarak yürüyen Leyla'ysa otuz sekiz yaşında bir kadın.Bir işi,bir çocuğu ve elinde  sıkı sıkı tuttuğu bir mektubu var.Yaşama ilişkin gölgeler iki yanından belirsiz bir biçimlerde akıp gidiyor ve doğup büyüdüğü kentte kendisini bir yabancı,yurdundan uzak bir gezgin gibi hissediyor şimdi.....
                        



5 Mart 2013 Salı

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE OKUNANLAR...

Sizlere bu akşam çocukluğumun,gençliğimin  ,bende hoş duygular uyandırmış,damağımda tadı kalmış yıllarda okuduğum kitapların bir bölümünü paylaşmak istiyorum
.Şeker PortakalıŞeker portakalı her evin kitaplığında mutlaka vardır.Fakir bir ailenin çocuğu olan Zeze'nin yaşadıklarını anlatıyor.







Duygu Asena Kadının Adı Yok kitabı ile bir kadının yaşadıklarını yine bir kadının ağzından anlatıyor.Kadınların hayatta yaşadığı ortak maceraya tanık olacaksınız. Cinsiyetinin kadın olmasından dolayı yaşadığı sıkıntıyı,babanın erkekleri bir düşman gibi göstermesi,uzak tutmaya çalışması buna rağmen kitabın kahramanı yaşaması gereken aşkları ,tecrübeleri yaşayacaktır.Kitabın yazarı Duygu Asena 60 yaşında, 2006 yılında beynindeki tümör nedeniyle tedavi gördüğü hastanede vefat etmiştir



Dorian Gray'in Portresi hiç sıkılmadan okuduğum bir kitaptı,bir an evvel bitirmeye çalıştığımı hatırlıyorum.



Romanın kahramanı Dorian Gray çok yakışıklı genç bir adamdır. Dorian'ın hayranı olan ressam Basil Hallward, onun güzelliğinden çok etkilenir ve sanatında yeni bir akım oluşturduğuna inanır. Basil'in evinin bahçesinde, Dorian Basil'in arkadaşı Lord Henry Wotton ile tanışır ve onun dünya görüşünden adeta büyülenir. Lord Henry, hayatta en önemli değerlerin zevk ve güzellik olduğunu düşünür ve Hazcılık üzerine kurulu bu düşüncelerini Dorian'a anlatır. Dorian bunun üstüne güzelliğini bir gün yitireceğini fark eder ve ağlayarak onun yerine Basil'in çizdiği resminin yaşlanmasını ne kadar çok istediğini dile getirir. Dorian'ın bu dileği gerçekleşir. Portresi işlediği her günahın izini taşımak üzere işaretlenir ve bu günahların her biri portresinde kusur veya yaşlanma belirtisi olarak yer alır. Dorian sansasyonlarla dolu bir hayat yaşar ama bir türlü yaşlanmaz. Kitapta ayrıca eşcinsel öğelere yer verilmiştir ve bu konuda büyük eleştiriler almıştır ancak döneme bakıldığında bu konuda bir devrim yapıldığını söylemek zor olmaz çünkü bu konuda yalın bir dil kullanılmıştır ve gayet açıktır. Ancak bu popularitesini daha da arttırmıştır ki yazarın klasik olarak sayılan tek romanıdır. Kitap, gotik korku fantezi türünde olup, Faust Efsanesi'ni andıran öğeler içermektedir.Faust daha çok bilmek adına ruhunu şeytana satarken, Dorian haz ve ölümsüz güzellik için şeytana ruhunu satar.
Çok düşündürücü yönleri vardır. Kalan dış güzelliği yanında iç dünyasının çirkinleşmesi bir resimde canlandırılır. Karakter şunu ifade etmiştir. "Keyif ise her şeyi tattım. Mutluluk ise asla."
 

 Kızım Olmadan AslaBetty, Amerika'da uzun yıllar yaşamış bir doktor olan Mudi ile evleniyor ve Mehtap adında bir kızları oluyor. Humeyni rejimiyle birlikte İran'a dönmek için yanıp tutşan Mudi, kısa bir tatil vaadiyle, kızıyla karısını doğduğu ülkeye götürüyor. Ancak tatil, yaşam boyu tutsaklığa dönüşüyor. Yeraltı örgütleri Betty'yi bu umutsuz durumdan tek bir koşulla kurtarabileceklerini söylüyorlar; özgürlüğü uğruna, kızını kocasının yanından Tahran'da bırakmasını istiyorlar ondan. Kızının, kadınların her türlü haklarının ellerinden alınmış olduğu bu bağnaz ülkede büyümesini istemeyen Betty, Mehtap ile birlikte İran'dan kaçabilmek için umutsuz bir savaşım veriyor. 
Yaşanmış bir öyküyü dile getiren ve komşu ülke, İran'dan geçen bu ibret alınması gereken belgeseli soluk soluğa okuyacaksınız.

SimyacıBrezilya' lı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho' nun, yayınladığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir 'fenomen' olarak değerlendirilen üçüncü romanı. Simyacı, altı yılda kırk yedi milyondan fazla sattı. Bu, Gabriel Garcia Marquez' den bu yana görülmemiş bir olay. Yüreğinde, çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir 'klasik' kimliği kazanan Simyacı' yı Saint-Exupery' nin Küçük Prens' i ve Richard Bach' ın Martı Jonathan Livington' u ile karşılaştıranlar var (Publishers Weekly). Simyacı, İspanya' dan kalkıp Mısır Piramitleri'nin eteklerinde, hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago' nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü. Sanki bir 'nasihatname': 'Yazgısına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın?' sorularına yanıt arayan bir hayat ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen romanın altı yılda, kırk yedi milyondan fazla okur bulmasının gizi, kuşkusuz, onun bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. Simyacı' yı okumak, herkes daha uykudayken, güneşin doğuşunu seyretmek için, şafak vakti uyanmaya benziyor.

Git kendini çok sevdirmeden  romanından :Onları görmüştüm.İsteyerek olmamıştı.Başıma böyle bir şey ilk defa geliyordu.İnsanları gözetlemeye meraklı değildim.Belki bazı kötü huylarım olabilirdi ama röntgencilik aklımın ucundan geçmezdi.Hayır.Salondaki sarılma sahnesinden sonra, birlikte yukarı çıktılar.Merdivenlere doğru sarmaş dolaş yürürlerken Ertuğrul dönüp bana baktı.Tuhaf bir bakıştı bu,sanki bir şey için izin istiyordu............
Ertuğrul anneme hafiften iltifat da ediyor.Çaktırmadan saçlarının ve ellerinin güzelliğini hatırlatıyor ona.Koltukta öne doğru eğilmiş,gözleri annemin gözlerinde,onun her sözünü dikkatle ve gülümseyerek dinliyor.Ben ömrümde Ertuğrul kadar iyi kur yapan adam görmedim.Akşama doğru,annemin onu yemeğe,hatta yatıya kalması için sürdürdüğü ısrarı güçlükle aşıp kendimizi sokağa atıyoruz.Annem arkadaşlarımızın artık on yedi yaşında kolej  öğrencileri olmadığını nedense anlayamıyor.Hem Ertuğrul'la aynı evde uyumak düşüncesi bile  karnıma ağrı sokmaya yetiyor zaten.....
 




 




 

Hayatın kokusu

Translate