kültür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kültür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Nisan 2013 Cumartesi

ÇALIŞAN ANNE OLMAK

İsmini saklı tuttuğum çalışan bir anneden mektup aldım. Çağımızın önemli bir sorununu kendi yaşamından örnek vererek sorgulamama yol açtı. Bu mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum. Siz ya da tanıdığınız bir yakınınız aynı durumda olabilir.
Sevgili Doğan Bey,
Biri 5,5 diğeri 2,5 yaşında iki erkek çocuk annesiyim. Çalışmak beni hayatta önemli hissettiren bir meşgale, ancak çalıştığım zaman kendimi önemli hissediyorum. Bunda geçmişimin ve ayrı anne babanın çocuğu olarak büyümemin etkisi çok sanırım; bu ayrı ve uzun bir mevzuu.. Sizinle paylaşmak istediğim ülkemde çalışan ve çocuklu bir anne olmanın ne kadar zor olduğu.
Çalışan çocuklu anne olmanın benim yaşamımda en önemli zorluğu diğer kadınların, özellikle çalışmayan kadınların, beni eleştirmesi oldu. Zaten içten içe çekiştiğim bir vicdanım varken ve onu bastırmaya çalışırken, çalışmayan annelerin beni dolaylı olarak kötü anne olarak eleştirmeleri ve motivasyonumu bozmaları dayanamayacağım bir yük gibi geliyor.
Ben her iki oğlumda 9 aylık olduğunda çalışma hayatıma geri döndüm. İnanın iş-çocuklar ev işleri hiç bir şey beni etrafımdan en yakın tanıdıklarımın desteksizliği ve eleştirileri kadar yormadı. En zor günlerimi inatla atlattım. Ancak o kadar çok inat edip içime attım ki artık bu durum işime ve psikolojime yansıdı. Kendimi yeteri kadar başarılı göremez, her şeyi yarım yarım yaptığımı düşünür hale geldim. Çalıştığım şirkette üst yönetimde olduğumdan artık iş yerimdeki problemleri de büyütüp kafaya takan ve sıkıntı yapan bir insan oldum. 

Bu sebeple en sonunda bir ay önce yönetimle konuşarak, halledebileceğim bir mevzuyu istifa ederek çözüp, işyerimden ayrıldım. Çalışan anne (çocukları ile yeterince ilgilenmeyen anne) olma durumu beni o kadar çok yordu ki, kendimi anne olma (çalışmayan kadınlara göre gerçek anne) olma durumunu kabullenmiş olarak evimde buluyorum.
Sizin bir televizyon programınızda bahsettiğiniz gibi kadınlarımız o kadar kendine güvensiz ki bu güvensizliği iyi anne olma adı altında çocuklarının üzerinde göstermeye çalışarak kamufle etme çabasında. Maalesef bu yüzden ülkemizde çalışan başarılı anne sayısı çok az, bunu başaran kadınlarında gerçekten çok çok büyük destek ve takdire ihtiyacı var. Bu konuyu da bir başka televizyon programınızda işlerseniz çok memnun olurum.
Saygılarımla,
İsim Soyadı
Mektubu okudunuz. Bir yanda çocuğun anneye sahip olma hakkı, diğer yanda meslek sahibi üretken bir insan olan meslek sahibi kadının mesleğinde çalışma hakkı var. Her ikisi de kendi gereksinmelerinin karşılandığı, kazançlı çıktığı bir ilişki içinde nasıl olabilir?
Geçenlerde bir seminerde konuşurken ağzımdan şu cümle çıktı sonra bu cümleye sahip çıktım ve çok benimsedim:
Bir toplumun bilgeliği çocuklarına verdiği değer kadardır.
Çocuklarına değer veren bir toplumun anneleri çalışmaz mı? Annenin çalışmayan bir anne olması gereği var mı? Bir insan olarak hakkının yendiğini düşündüğü bir toplumsal ortamda anne gerçekten sağlıklı ve iyi bir anne olabilir mi?
Çocuklarına değer veren bilge bir toplumda anne ile çocuk arasında yer alması gereken ilişkide;
- Ailenin diğer üyelerine düşen sorumluluklar var mı?
- Komşulara, tanıdık bildiklere, yakın arkadaşlara düşen sorumluluklar var mı?
- Şirketlere düşen sorumluluklar var mı?
- Topluma ve toplumun organize olmuş bilincini temsil eden devlete düşen sorumluluklar var mı?
- Tüm dünya sermayelerine ve dünya devletlerine düşen sorumluluklar var mı?
Evet, var, diyorsanız, bu sorumluluklar nelerdir?
Hayır, yok, diyorsanız, niçin yok?
Düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim. Bunun için iletişim formunu kullanabilirsiniz.
Doğan Cüceloğlu (06.05.2012)

25 Nisan 2013 Perşembe

HEPİMİZ BAŞARILI OLABİLİRİZ....

Doğan Cüceloğlu'nun en son makalelerinden biri 'Hepimiz Başarılı Olabiliriz'...........okuyun ve başarılı olabilme düşüncesini  hayata geçirme isteğini, coşkuyla sizde içinizde hissedin.
 


    Basket bir takım oyunudur, diyor Koç John Wooden, UCLA olarak bilinen Los Angeles’taki Kaliforniya Üniversitesi basket takımının koçu. Kendisi, “bir basket için on el gerekir” sloganıyla takımını çalıştırıyor ve sürekli şu üç ilkeyi takip ediyor: 1- ‘Oyunun temellerini kavra ve uygula’ diye Türkçe’ye aktardığım ‘fundamentals,’ 2- Kondisyon (condition) ve 3- Takım ruhu (team spirit)."
UCLA üniversite yönetimi, dünyaca ünlü Bill Watson ve Kareem Abdul-Jabbar gibi iki oyuncusunun forma numaralarını onlara tahsis etmeye karar veriyor. Bu karardan sonra artık 32 ve 33 numaralı formaları onlardan başka hiç kimse giyemiyor.
Koç Wooden bu karara itiraz ediyor. Bu numaralar takımındır, şahsa ait değildir , diyor. Ama çoğunluk farklı düşündüğü için onun sözü dinlenmiyor ve 32 numarayı Bill Watson’a ve 33 numarayı Kareem Abdul-Jabbar’a (o zaman ki adıyla, Lewis Alcindor, Jr.) veriyorlar. Takımın isminin takım olarak bir anlam ifade edebilmesi için, o takımdaki numaraların takımın ruhunu ifade etmesi gerekir, diyor Wooden. “Steve Peterson 1970 ve 1971’de 32 numarayı giymiştir ve UCLA takımının şampiyonluğa yükselmesinde büyük katkıları olmuştur. Yine 1956’da takımına iyi oyunuyla büyük katkıları olan Nolan Johnson 33 numarayı giymiştir,” diye hatırlatıyor.
Bu numaralar belirli bir oyuncunun şahsına inhisar ettirilince, daha önce bu numaraları giymiş insanlara ne mesajı veriyoruz, farkında mısınız, diye soruyor Wooden. Takımın bütünlüğünü bozuyorsunuz, bu numaraları giymiş olanlara, yeteri kadar iyi değildiniz, derken, gelecekte bu takımda oynayacaklara da aslında biz bir takım değiliz, bireylerin isim yapması için takım bir bahane, mesajını veriyoruz, diyor.
Halbuki, John Wooden’ın gözünde, her bir takım oyuncusu başarılı olabilir. Onun başarı anlayışı ilginçtir ve bence üzerinde önemle durulması gereken bir felsefeyi yansıtır.
Koç John Wooden için başarı, her şeyden, önce bir iç huzurudur. Ama bu kendine özgü, özel bir iç huzurudur. Bu iç huzurunun temelinde bilmek ve inanmak yatar. Neyi bilmek, neye inanmak? Elinden gelenin en iyisini yaparak olabileceğinin en iyisi olmaya gayret etmiş olduğunu bilmek ve gerçekten bunu böyle yaptığına tüm varlığınla inanmak. Yapabileceğinin en iyisini yapmaya gayret ederek olabileceğinin en iyisi olmaya gayret ettiğine inanmak insana bir tatmin duygusu verir. Bu insan dingindir. İşte bu dinginlik başarının ta kendisidir.
Bu anlamda, der Koç Wooden, benim takımda herkes başarılıdır ve bu takımın onurlu üyeleri olmayı hak etmişlerdir. Ve ilave eder, “onları basket sayısına göre ayırt ederek ödüllendirmek, oyuncuların gayretine ve takım ruhuna ters düşer ve takımı yaralar.”
John Wooden’ın duyarlığı, değerleri ve düşünceleri sadece bir basket takımı için mi geçerli? Sağlıklı bir aile kültürünün temellerini oluşturamaz mı? Ayrıca başarının tanımının böyle yapıldığı bir okul ortamında oluşan gerçek öğrenme şevkini hayal edebiliyor musunuz?
Bu yaklaşımın toplumun ‘BİZ’ kültürünün temellerini oluşturacağına inanıyorum.
Şöhreti, mevki makamı, görevi, dili, dini, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun hepimiz bir ailenin, bir okulun, bir şirketin, bir toplumun takımında yer alıyoruz.
Hepimiz başarılı olabiliriz.
Doğan Cüceloğlu (21.04.2013)

4 Nisan 2013 Perşembe

BİZİM EVİN HALLERİ

7' den 70' e herkese hitap eden;sevgi,aşk,dostluk,paylaşım, üzüntü ...........içinde hayata dair herşeyi barındıran eğitici bir  aile dizisi.2002 yılında trt 1 de ekranlara merhaba diyen bizim evin halleri dizisi, tam 9 yıl ekranlarda seyircisiyle buluştu.Başarılı, tiyatroya gönül vermiş kadrosu ile her gün evimize konuk oldular.Bizlerden biri gibi sıcaklıklarını hissettirdiler.

2 Nisan 2013 Salı

ŞEHNAZ TANGO

Merhaba hayatın kokusu takipçileri,bazen geçmişe özlem duyarmısınız?Bugünlerde geçmişte kalan dizileri hatırlamak ,hatırlatmak istiyorum;belkide dizilerin, o anki hayatım ile birleştiğinde geçmişin tatlarını hayal etmemi sağlamasını seviyorum.Mesela bugün şöyle bir  düşündüm ;Şehnaz Tango dizisinin oynadığı yıllar aklıma geldi ve çocukluğuma gittim.Ablalarımla ,ailemle geçirdiğimiz o güzel günleri getirdi  bu dizi yumuşacık bir rüzgar ile  pamuk şekeri tadında sanki........bu duyguyu seviyorum......Dizi, ayakları yere basan, ciddi bir kadın olan Şehnaz ile onun bulutlarda dolaşan "Tango" lakaplı eski kocası Muhsin arasında yaşanan bazen komik, bazen de hüzünlü aşk öyküsünü anlatıyor.Başta 13 bölüm olarak çekilmesi planlanan dizi 7'den 70'e ülkenin her yerinde büyük yankı uyandırınca 4 sezon sürmüştür.Dizi, 4. sezonu yayındayken Perran Kutman'a' Magazin Gazeteciler Derneği'nin düzenlediği Altın Objektif Ödüllerinin 5.sinde Yılın Dizi Yıldızı-Kadın ödülünü kazandırmıştır.Senaristi Oya Yüce'dir.1994 yılında Sevgi ve Aşkın Dansı sloganıyla yayına girmiştir.

1 Nisan 2013 Pazartesi

İKİNCİ BAHAR YAŞIYOR ÖMRÜM

Gaziantepli kebap üstadı Ali Haydar  ile Hanım  adlı işe ihtiyacı olan iki çocuklu dul bir kadının hayat mücadelesi .  Zorluklara rağmen ‘‘İkinci Bahar’’ı yaşamaya başlamalarının hikayesi.Dizi Samatya'da çekilmiştir.Dizinin müziği Sezen Aksu'ya,senaryosu Meral Okay 'a ait.

Gamze gamze bir gülüver şimdi
Beni göğsüne alıver şimdi
Mevsimi geldi susadım aşka
Benimle bir bütün oluver şimdi

İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden, dilimden, sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden, dilimden, sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

Şiirler, şarkılar söyleyerek
Mehtabı birlikte seyrederek
Benimle bir rüya kuruver şimdi
Aahhh….
İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden, dilimden, sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden, dilimden, sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden, dilimden, sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

29 Mart 2013 Cuma

UNUTULMAYAN DİZİ;ASMALI KONAK



Bahar İstanbullu bürokrat bir ailenin kızıdır. New York'taki sanat eğitimini tamamlarken Seymen ile tanışır. Birbirlerine aşık olan çift evlenmek üzere Kapadokya'ya giderler. Seymen ise Kapadokya'nın gelişmiş, aynı zamanda da geleneklerine bağlı köklü bir ailesinin varisidir. Asmalı Konak denilen muhteşem bir evde ailesi ile birlikte yaşamaktadır. Bahar gelin geldiği yöreye ve Seymen'nin yöredeki saygınlığına hayran kalır.Asmalı Konak, yayınlandığı yıllarda izleyicinin tam notunu almış bir dizi......Dizideki tüm karakterlerin resimlerini tek tek eklemek istedim çünkü ;dizide başrol oyuncularına  yer verildiği kadar yan rollere  de yer verilirdi.O yüzden izleyici her karakteri ayrı ayrı sevmiştir.Unutulmayan diziler arasındadır Asmalı Konak...........Seymen rolüyle Özcan Deniz,Bahar rolüyle Nurgül Yeşilçay;iki karakterin dolu dizgin giden aşklarını seyrettik.......Bazen tutkulu bazen öfkeli bazen de ölüme teğet geçen aşklarını............ASMALI KONAK ANITI ,çekimleri yapılan Ürgüpte adına anıt dikilen tek dizidir.

Hayatın kokusu

Translate