13 Mart 2013 Çarşamba

VİZYONDAKİ FİLMLER

Muhteşem ve Kudretli OzOscar Diggs (James Franco) küçük çaplı bir sirk sihirbazıdır. Ayrıca pek de ahlaklı biri değildir. Toz toprak içindeki Kansas’tayken kendini bir anda canlı Oz diyarında bulan Oscar, turnayı gözünden vurduğunu düşünür. Şöhret ve servet kazanması çok kolay olacaktır. Tabii üç cadıyla tanışana dek... Bu üç cadı; Theodora (Mila Kunis), Evanora (Rachel Weisz) ve Glinda, (Michelle Williams) Oscar’ın; herkesin beklediği o müthiş sihirbaz olduğuna bir türlü ikna olmaz. İstemeden Oz Diyarı’nın ve sakinlerinin büyük sorunlarıyla karşı karşıya kalan Oscar, çok geç olmadan kimin iyi kimin kötü olduğuna karar vermek zorundadır. İllüzyon ve becerikliliğiyle hatta biraz da büyüyle sihrini konuşturan Oscar, kendini büyük ve güçlü Oz Büyücüsü’ne dönüştürmekle kalmaz, daha iyi de bir adam hâline getirir.8 mart 2013 te vizyona girdi.Aksiyon,fantastik,macera...
Muhteşem ve Kudretli Oz

,
Uzun Boylu Esmer AdamWoody Allen bu filmiyle de, ihtiraslarıyla, tutkularıyla, zaaflarıyla, endişeleriyle bir grup insanın, tehlikeli olabilecek sıkıntılarının öyküsünü anlatıyor.Sally’nin annesi (Gamma Jones) 40 yıllık kocası tarafından terkedilince mutluluğa yaşıtı bir sahafta arar. Sanat galerisinde çalışan Saly patronu Greg’e (Antonio Banderas) aşkını açamamanın sıkıntısını yaşar. Babası (Anthony Hopkins), kendini daha genç hissetmek için hediyeye boğduğu genç bir fahişeyle ikinci evliliğini yapar, kaçınılmaz olarak boynuzlandığına tanık olur. Roy karşı pencere komşusu Dia’ya (Freida Pinto) aşık olur, karşılık bulunca da karısını terkeder.tür:komedi,romantik,8 mart 2013 te vizyona girdi.
Uzun Boylu Esmer AdamAşkın İzleriAmerikalı Neil, Paris’te tanıştığı güzel ve hayat dolu Marina ile tutkulu bir aşk yaşamaya başlar. Marina, aşkı için yıllarca tek başına ayakta kalarak kurmaya çalıştığı hayatı geride bırakır ve Neil ile birlikte yeni bir hayat kurmak üzere Amerika’ya yerleşir. Fakat bir süre sonra Paris’teki büyük aşkları artık uzak bir anı gibi gözükmeye başlar. Bu sırada Neil, çocukluk aşkı olan Jane ile karşılaşır. Neil, bu ikilem arasında kaldıktan sonra bencilce Marina’yı yüz üstü bırakır. Aşk, bağlılık, ihanet, fedakarlık gibi kavramları yeniden sorgularken giderek yalnızlaşan Marina da inanç hakkında şüpheleri olan Rahip Quintana ile görüşerek hayatındaki soru işaretlerini çözmeye çalışacaktır. Hem Marina hem de Quintana zaman içerisinde aşkın ve sevginin ömrünü sorgulayacak ve sevginin başka bir formda var olup olamayacağını düşünecektir. Terrence Malick’in 1998’de hayatını kaybeden eski karısına adadığı film, erkekten ziyade kadının iç dünyasına yaklaşarak yitirilmiş bir aşk, duyguların iniş çıkışlı doğası ve hatıralar üzerine görsel bir şölen yaratıyor. Filmin görüntü yönetmenliğinde ise Malick’in 3 filmdir birlikte harikalar yarattığı Emmanuel Lubezki bulunuyor.8 martta vizyona girdi.türü;dram,romantik.

Gelmeyen Bahar
Masum bir sevda insanların hayatlarını nasıl ve neden karartır? sorusuna cevap arayan film, kadına karşı zulme daha çok dikkat çekmek için özellikle dünya kadınlar Günü olan 8 Mart'ta seyircisiyle buluşacak. Ülkemizde gündemden düşmeyen töre ve töre cinayetleri, kadına karşı baskı ve şiddet gibi konuları işleyen Gelmeyen Bahar filmi, imkansız bir aşk yüzünden savrulan insanları beyazperdeye taşıyor.
 

 




12 Mart 2013 Salı

PORTAKALLI CUPCAKE


3 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı portakal suyu
Yarım su bardağı sıvı yağ
Alabildiğince un
kabartma tozu
Kakao
Kakao hariç bütün malzemeyi karıştırıp,kalıplarımıza koyuyoruz,daha sonra hamura biraz kakao ekleyip,karıştırıyoruz ,cupcake kalıplarına koyup 160 derecelik fırında pişiriyoruz.Soğuduktan sonra arzu ettiğiniz gibi süsleyebilirsiniz.(portakal suyunu biraz daha çoğaltıp,portakal kabuğu rendesi ekleyip öylede deneyebilirsiniz.)Afiyet olsun.
 

 
 





10 Mart 2013 Pazar

2013 İLKBAHAR YAZ -HANNİBAL LAGUNA DEFİLESİ

Merhaba hayatın kokusu 
takipçileri,yaz mevsimi hızla yaklaşıyor.Bu; düğün mevsiminin açılışı demek bir nevi,gençlerin de mezuniyet baloları malum;sizler için seçtiğim Hannibal Laguna defilesi umarım size ilham verir.

5 Mart 2013 Salı

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE OKUNANLAR...

Sizlere bu akşam çocukluğumun,gençliğimin  ,bende hoş duygular uyandırmış,damağımda tadı kalmış yıllarda okuduğum kitapların bir bölümünü paylaşmak istiyorum
.Şeker PortakalıŞeker portakalı her evin kitaplığında mutlaka vardır.Fakir bir ailenin çocuğu olan Zeze'nin yaşadıklarını anlatıyor.







Duygu Asena Kadının Adı Yok kitabı ile bir kadının yaşadıklarını yine bir kadının ağzından anlatıyor.Kadınların hayatta yaşadığı ortak maceraya tanık olacaksınız. Cinsiyetinin kadın olmasından dolayı yaşadığı sıkıntıyı,babanın erkekleri bir düşman gibi göstermesi,uzak tutmaya çalışması buna rağmen kitabın kahramanı yaşaması gereken aşkları ,tecrübeleri yaşayacaktır.Kitabın yazarı Duygu Asena 60 yaşında, 2006 yılında beynindeki tümör nedeniyle tedavi gördüğü hastanede vefat etmiştir



Dorian Gray'in Portresi hiç sıkılmadan okuduğum bir kitaptı,bir an evvel bitirmeye çalıştığımı hatırlıyorum.



Romanın kahramanı Dorian Gray çok yakışıklı genç bir adamdır. Dorian'ın hayranı olan ressam Basil Hallward, onun güzelliğinden çok etkilenir ve sanatında yeni bir akım oluşturduğuna inanır. Basil'in evinin bahçesinde, Dorian Basil'in arkadaşı Lord Henry Wotton ile tanışır ve onun dünya görüşünden adeta büyülenir. Lord Henry, hayatta en önemli değerlerin zevk ve güzellik olduğunu düşünür ve Hazcılık üzerine kurulu bu düşüncelerini Dorian'a anlatır. Dorian bunun üstüne güzelliğini bir gün yitireceğini fark eder ve ağlayarak onun yerine Basil'in çizdiği resminin yaşlanmasını ne kadar çok istediğini dile getirir. Dorian'ın bu dileği gerçekleşir. Portresi işlediği her günahın izini taşımak üzere işaretlenir ve bu günahların her biri portresinde kusur veya yaşlanma belirtisi olarak yer alır. Dorian sansasyonlarla dolu bir hayat yaşar ama bir türlü yaşlanmaz. Kitapta ayrıca eşcinsel öğelere yer verilmiştir ve bu konuda büyük eleştiriler almıştır ancak döneme bakıldığında bu konuda bir devrim yapıldığını söylemek zor olmaz çünkü bu konuda yalın bir dil kullanılmıştır ve gayet açıktır. Ancak bu popularitesini daha da arttırmıştır ki yazarın klasik olarak sayılan tek romanıdır. Kitap, gotik korku fantezi türünde olup, Faust Efsanesi'ni andıran öğeler içermektedir.Faust daha çok bilmek adına ruhunu şeytana satarken, Dorian haz ve ölümsüz güzellik için şeytana ruhunu satar.
Çok düşündürücü yönleri vardır. Kalan dış güzelliği yanında iç dünyasının çirkinleşmesi bir resimde canlandırılır. Karakter şunu ifade etmiştir. "Keyif ise her şeyi tattım. Mutluluk ise asla."
 

 Kızım Olmadan AslaBetty, Amerika'da uzun yıllar yaşamış bir doktor olan Mudi ile evleniyor ve Mehtap adında bir kızları oluyor. Humeyni rejimiyle birlikte İran'a dönmek için yanıp tutşan Mudi, kısa bir tatil vaadiyle, kızıyla karısını doğduğu ülkeye götürüyor. Ancak tatil, yaşam boyu tutsaklığa dönüşüyor. Yeraltı örgütleri Betty'yi bu umutsuz durumdan tek bir koşulla kurtarabileceklerini söylüyorlar; özgürlüğü uğruna, kızını kocasının yanından Tahran'da bırakmasını istiyorlar ondan. Kızının, kadınların her türlü haklarının ellerinden alınmış olduğu bu bağnaz ülkede büyümesini istemeyen Betty, Mehtap ile birlikte İran'dan kaçabilmek için umutsuz bir savaşım veriyor. 
Yaşanmış bir öyküyü dile getiren ve komşu ülke, İran'dan geçen bu ibret alınması gereken belgeseli soluk soluğa okuyacaksınız.

SimyacıBrezilya' lı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho' nun, yayınladığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir 'fenomen' olarak değerlendirilen üçüncü romanı. Simyacı, altı yılda kırk yedi milyondan fazla sattı. Bu, Gabriel Garcia Marquez' den bu yana görülmemiş bir olay. Yüreğinde, çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir 'klasik' kimliği kazanan Simyacı' yı Saint-Exupery' nin Küçük Prens' i ve Richard Bach' ın Martı Jonathan Livington' u ile karşılaştıranlar var (Publishers Weekly). Simyacı, İspanya' dan kalkıp Mısır Piramitleri'nin eteklerinde, hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago' nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü. Sanki bir 'nasihatname': 'Yazgısına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın?' sorularına yanıt arayan bir hayat ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen romanın altı yılda, kırk yedi milyondan fazla okur bulmasının gizi, kuşkusuz, onun bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. Simyacı' yı okumak, herkes daha uykudayken, güneşin doğuşunu seyretmek için, şafak vakti uyanmaya benziyor.

Git kendini çok sevdirmeden  romanından :Onları görmüştüm.İsteyerek olmamıştı.Başıma böyle bir şey ilk defa geliyordu.İnsanları gözetlemeye meraklı değildim.Belki bazı kötü huylarım olabilirdi ama röntgencilik aklımın ucundan geçmezdi.Hayır.Salondaki sarılma sahnesinden sonra, birlikte yukarı çıktılar.Merdivenlere doğru sarmaş dolaş yürürlerken Ertuğrul dönüp bana baktı.Tuhaf bir bakıştı bu,sanki bir şey için izin istiyordu............
Ertuğrul anneme hafiften iltifat da ediyor.Çaktırmadan saçlarının ve ellerinin güzelliğini hatırlatıyor ona.Koltukta öne doğru eğilmiş,gözleri annemin gözlerinde,onun her sözünü dikkatle ve gülümseyerek dinliyor.Ben ömrümde Ertuğrul kadar iyi kur yapan adam görmedim.Akşama doğru,annemin onu yemeğe,hatta yatıya kalması için sürdürdüğü ısrarı güçlükle aşıp kendimizi sokağa atıyoruz.Annem arkadaşlarımızın artık on yedi yaşında kolej  öğrencileri olmadığını nedense anlayamıyor.Hem Ertuğrul'la aynı evde uyumak düşüncesi bile  karnıma ağrı sokmaya yetiyor zaten.....
 




 




 

Hayatın kokusu

Translate